Değişimin olumlu olduğu kadar olumsuz sonuçları da oldu. Osmanlı'nın
Anadolu'ya egemen olması ile birlikte, görsel alanla kurulan ilişki
sakatlandı; resim ve heykeli "günah" sayan dinsel bakışın doğal sonucu
olarak plastik sanatlarda büyük bir yoksullaşma yaşandı. Bu öylesine bir
yoksullaşmaydı ki, öncelikli hedefini "çağdaş medeniyet seviyesine
ulaşmak" olarak tanımlayan ve sanatın yolunu açan Cumhuriyet devrimine
rağmen "görme biçimlerini" değiştirmek uzun yıllar aldı.
Sorun ikiliydi-ikilidir: Birincisi sanat ürününün ve dolayısıyla sanatçının izleyicisi ile kurduğu evrensel düzeydeki yabancılaşma sorunsalı ile ilgilidir. İkincisiyse, yüzlerce yıl günah sayılmış bir sanat ürününün izleyicisiyle arasında oluşmuş olan mesafenin kaldırılmasıyla ilgilidir.
Birincisi, bir üreten olarak sanatçının ideolojik duruşuyla ilgili bir düzenlemeyi; ikincisi, doğrudan verili görme biçimlerini değiştirmeye yönelik bir pratiği öncelemeyi şart koşmaktır. Ve tuhaftır ki, her iki halde de berteraf edilmesi gereken musibetin adı yabancılaşmadır. Ve yine her iki sorunsala yönelik olarak çözüm dokunabilmekte, dokunmak merkezli bir pratik ve örgütleme oluşturabilmektedir.
ASD, kendini buradan hareketle tanımlayan ve kurulduğu günden bu yana sürdürmüş olduğu pratiğin baskın yanı dokunmak, dokunarak değiştirmek olan bir dernektir.
Sanatı ve sanatçıyı ulaşılmaz bir hale ile taçlandırarak kendini ayrıcalıklı addeden ve bir tür "yetenek iktidarı" kullanan sanatçı tipolojisi, yabancılaşma sorununun yeniden ve yeniden üretiminde başat öneme sahiptir. İlk dokunulması gerekenin bu tipoloji olduğunu düşünen ASD, bu tipoloji ile araya mesafe koyar. Sanatı ve sanatçıyı ulaşılabilir kılacak bir duruşun, sanatla toplum arasındaki yabancılaşmanın kırılmasında tayin edici olabileceğine inandığı içindir ki, gerek tek tek üyeleri nezdinde gerekse de bir bütün olarak ASD nezdinde ulaşılabilir olmayı tercih eder.
Dokunmak, paylaşma ve dayanışma sözcüğüyle tamamlandığında çoğul bir etki yaratır. Bu cümleden hareketle, paylaşma ve dayanışmayı bir sanat pratiği olarak öne çıkartan ASD, sanatın "elit" bir kesim tarafından takip edilen bir "ayrıcalık" olmaktan çıkartılarak herkesin katılabileceği bir pratik haline getirilmesini önceler; ve bağıntılı olarak bir yandan kültürlerin karşılaşmasına olanak tanıyan uluslararası etkinliklere yada müze sergilerine yönelirken, aynı zamanda insanların biraraya geldiği bütün mekanları, örneğin vakıfları, sendikaları ve sokağı birer etkinlik alanı olarak değerlendirir. Sanatla doğrudan ilişki kurmak isteyen ama buna olanak bulamayan sanatseverlere katkı sunmaya, onları hazırlayıp sanat dünyasına kazandırmaya çalışır.
Sanat tarihi sanat yapıcıların tarihsel serüvenlerini anlatır. Tarih yazıcıları, sanatçının estetize edilmiş yaratıcı emeğiyle ortaya çıkan ürünleri üzerinde gezinerek tarih yaparlar. Bunu yaparken geçerli kabul ettikleri tek gerçek ölçüt piyasadır, onu belirleyen egemen beğeni anlayışıdır. Nasıl ki farklı bir sanat ve farklı bir sanatçı mümkünse, farklı bir sanat tarihi de mümkündür. Farklı bir tarih yazımının farklı bir sanat pratiği yürütenlerin dayanışma bilicindinde içkin olduğuna inanan ve kendisini "tarihsel bir özne" olarak gören ASD, gündelik pratik dahil olmak üzere tüm organizasyonlarını buna göre düzenler.
Sanatçı özgür aklın ve duyguların insanıdır! Sanat tarihinden alınabilecek önemli derslerden biri şudur: sanat, tıpkı bilim gibi kendini mutlak bir kar amacıyla kurmuş bulunan sermaye gruplarından ve siyasal erkten bağımsız kalmayı başaramazsa, sanatçının özgür aklın ve duyguların insanı olarak kalabilmesi çok zorlaşır. Sermayenin ve siyasal erkin sanata ve sanat pratiklerine duydukları "ilgi" ye içerili pragmatizmin ayrımında olan ASD, olası "yardım" ve "ilgi" biçimlerine karşı mesafeli olunmasından yanadır.
Emeğe saygılı, ayrıcalıksız eşitlerin toplamından oluşan bir "sanat gücü"nü ifade eden ASD, üye seçiminde yukarıdaki kriterleri esas alır.
Sanatın bir imtiyaz hali olarak görülmesine karşı olan, insanlığı ilgilendiren herşeyi kendi ilgi hanesinin ortak paydası kabul eden, eldeki olanağı ve bilgiyi paylaşmaktan yüksünmeyen nitelikte insanların toplamından oluşan ASD, üretimin değiştirici ve dönüştürücü gücüne inanır.
Çok olmak değil, nitelikçe çok olmak önemlidir. Örnek değerlerle örülecek bir geleneğin de sanat tarihinin sözünü edeceği bir pratiğin de belirleyicisi niteliktir.
ASD, bu yaklaşımını manifestosunun olmazsa olmazı olarak kabul eder.
Anadolu Sanatçılar Derneği
Sorun ikiliydi-ikilidir: Birincisi sanat ürününün ve dolayısıyla sanatçının izleyicisi ile kurduğu evrensel düzeydeki yabancılaşma sorunsalı ile ilgilidir. İkincisiyse, yüzlerce yıl günah sayılmış bir sanat ürününün izleyicisiyle arasında oluşmuş olan mesafenin kaldırılmasıyla ilgilidir.
Birincisi, bir üreten olarak sanatçının ideolojik duruşuyla ilgili bir düzenlemeyi; ikincisi, doğrudan verili görme biçimlerini değiştirmeye yönelik bir pratiği öncelemeyi şart koşmaktır. Ve tuhaftır ki, her iki halde de berteraf edilmesi gereken musibetin adı yabancılaşmadır. Ve yine her iki sorunsala yönelik olarak çözüm dokunabilmekte, dokunmak merkezli bir pratik ve örgütleme oluşturabilmektedir.
ASD, kendini buradan hareketle tanımlayan ve kurulduğu günden bu yana sürdürmüş olduğu pratiğin baskın yanı dokunmak, dokunarak değiştirmek olan bir dernektir.
Sanatı ve sanatçıyı ulaşılmaz bir hale ile taçlandırarak kendini ayrıcalıklı addeden ve bir tür "yetenek iktidarı" kullanan sanatçı tipolojisi, yabancılaşma sorununun yeniden ve yeniden üretiminde başat öneme sahiptir. İlk dokunulması gerekenin bu tipoloji olduğunu düşünen ASD, bu tipoloji ile araya mesafe koyar. Sanatı ve sanatçıyı ulaşılabilir kılacak bir duruşun, sanatla toplum arasındaki yabancılaşmanın kırılmasında tayin edici olabileceğine inandığı içindir ki, gerek tek tek üyeleri nezdinde gerekse de bir bütün olarak ASD nezdinde ulaşılabilir olmayı tercih eder.
Dokunmak, paylaşma ve dayanışma sözcüğüyle tamamlandığında çoğul bir etki yaratır. Bu cümleden hareketle, paylaşma ve dayanışmayı bir sanat pratiği olarak öne çıkartan ASD, sanatın "elit" bir kesim tarafından takip edilen bir "ayrıcalık" olmaktan çıkartılarak herkesin katılabileceği bir pratik haline getirilmesini önceler; ve bağıntılı olarak bir yandan kültürlerin karşılaşmasına olanak tanıyan uluslararası etkinliklere yada müze sergilerine yönelirken, aynı zamanda insanların biraraya geldiği bütün mekanları, örneğin vakıfları, sendikaları ve sokağı birer etkinlik alanı olarak değerlendirir. Sanatla doğrudan ilişki kurmak isteyen ama buna olanak bulamayan sanatseverlere katkı sunmaya, onları hazırlayıp sanat dünyasına kazandırmaya çalışır.
Sanat tarihi sanat yapıcıların tarihsel serüvenlerini anlatır. Tarih yazıcıları, sanatçının estetize edilmiş yaratıcı emeğiyle ortaya çıkan ürünleri üzerinde gezinerek tarih yaparlar. Bunu yaparken geçerli kabul ettikleri tek gerçek ölçüt piyasadır, onu belirleyen egemen beğeni anlayışıdır. Nasıl ki farklı bir sanat ve farklı bir sanatçı mümkünse, farklı bir sanat tarihi de mümkündür. Farklı bir tarih yazımının farklı bir sanat pratiği yürütenlerin dayanışma bilicindinde içkin olduğuna inanan ve kendisini "tarihsel bir özne" olarak gören ASD, gündelik pratik dahil olmak üzere tüm organizasyonlarını buna göre düzenler.
Sanatçı özgür aklın ve duyguların insanıdır! Sanat tarihinden alınabilecek önemli derslerden biri şudur: sanat, tıpkı bilim gibi kendini mutlak bir kar amacıyla kurmuş bulunan sermaye gruplarından ve siyasal erkten bağımsız kalmayı başaramazsa, sanatçının özgür aklın ve duyguların insanı olarak kalabilmesi çok zorlaşır. Sermayenin ve siyasal erkin sanata ve sanat pratiklerine duydukları "ilgi" ye içerili pragmatizmin ayrımında olan ASD, olası "yardım" ve "ilgi" biçimlerine karşı mesafeli olunmasından yanadır.
Emeğe saygılı, ayrıcalıksız eşitlerin toplamından oluşan bir "sanat gücü"nü ifade eden ASD, üye seçiminde yukarıdaki kriterleri esas alır.
Sanatın bir imtiyaz hali olarak görülmesine karşı olan, insanlığı ilgilendiren herşeyi kendi ilgi hanesinin ortak paydası kabul eden, eldeki olanağı ve bilgiyi paylaşmaktan yüksünmeyen nitelikte insanların toplamından oluşan ASD, üretimin değiştirici ve dönüştürücü gücüne inanır.
Çok olmak değil, nitelikçe çok olmak önemlidir. Örnek değerlerle örülecek bir geleneğin de sanat tarihinin sözünü edeceği bir pratiğin de belirleyicisi niteliktir.
ASD, bu yaklaşımını manifestosunun olmazsa olmazı olarak kabul eder.
Anadolu Sanatçılar Derneği